7 Aralık 2014 Pazar

OKUDUKLARIM - 22 (KİMLİKSİZ)


Geçtiğimiz haftaiçi okuyup bitirdiğim Kimliksiz isimli kitaptan bahsedelim bugün istedim. 

Bu kitabı sevip sevmemek arasında çok gidip geldim ve hala emin değilim. Nedenlerini birazdan anlatacağım size. 

Elimden geldiğince spoiler vermeden anlatmaya çalışacağım. Kitap yorumları okurken en nefret ettiğim şeydir çünkü bu tip bir yorumla karşılaşmak, şimdi aynı şeyi ben yapmak istemem. :)

Ama bu kitapta bahsetmek istediğim öyle bir nokta var ki spoiler vermeden nasıl olacak, becerebilecek miyim emin değilim. :) O zaman başlayalım...

Kitabın Adı        : Kimliksiz
Kitabın Yazarı   : Selvi Atıcı
Yayınevi             : Müptela Yayınları
Yayın Yılı           : 2014

Arka Kapak Yazısı

"Seni sevmekten nasıl vazgeçebilirim ki? Ben geçsem bile kalbim vazgeçmez..."

Deryal Yiğit, nam-ı diğer Kimliksiz... Kirli geçmişiyle, acımasızlığıyla, kadınlara değer vermeyişiyle bilinen karanlık bir adam... Garip takıntıları ve sadece kendine sakladığı sırlarıyla kendi çöplüğünden yarattığı krallığında hükümdarlığını süren Deryal'in hayatına Burcu bomba gibi düşmüştü. 

Burcu, Deryal'in yeni takıntısı mı, yoksa hayatının yörüngesini tamamen değiştirebilecek olan tek kadın mıydı? Sırları ve çözemediği sorunlarıyla Deryal'in hayatına girmek zorunda kalan Burcu, omuzlarına binen tonlarca yükün arasında aşkı kaldırabilecek miydi?
(Tanıtım Bülteninden)

Bir Kayıp Şehir Romanı... Kitabımızdaki kahramanımız Deryal'in Kayıp Şehir isimli bir gece kulübü var, çocukluk ve ilk gençlik yılları zorluklarla, suçlarla geçmiş ancak sonradan toparlamaya çalışan ağır abimiz. Biraz sert, biraz esprili, biraz diktatör, çokça aşık ve romantik... Aslında tam aşık olunacak bir adam portresi çıkarmış yazar.

Deryal'in yolu bir gün Burcu isimli bir genç kızla kesişir ve olaylar gelişir. Güzel bir hikayesi var aslında kitabın. Hiçbir açık nokta bırakılmamaya çalışılmış, iyi düşünülmüş bir hikaye. Yine de bazı noktalar daha iyi olabilirdi. Bazı noktalarda daha detaya girilebilirdi bence. 

Onun dışında dili son derece akıcı. Uzun uzun cümlelerde okuyucuyu yormayan, sade bir dil kullanılmış. Yazı puntosu biraz küçük ama beni çok fazla rahatsız etmedi. Bir de kitabın birkaç yerinde göze çarpan hatalar vardı. Hem yazım hataları, hem de cümlenin ortasından enter lanmış kelimeler vardı. Bu ufak tefek hataları da görmezsek fena değildi.

Beni özellikle rahatsız eden birkaç şey vardı. Bunlardan biri kitaptaki diyaloglar. Sanki zoraki yazılmış diyaloglar gibiydi. Zoraki güzel bir söz söylenmiş ya da zoraki bir laf sokulmuş gibi hissettim ben, daha doğal olabilirdi. Deryal ve Burcu'nun bazı diyalogları da beni çok sıktı. Kitabın büyülü dünyasından çıkıp, ehh kitap işte dedirtti bana. Fazla abartılmış buldum. Bir de ağır abimizin sürekli olarak ''Burcu'm, Burcu'm'' demesi beni ciddi anlamda rahatsız etti kitabı okurken.

Kitapta iki kahraman daha vardı. Deryal'in yakın arkadaşı Adem ve Deryal'in bir çalışanı olan Şirin. Onların da bulunduğu yerleri okurken özellikle keyif aldım, eğlendim. Kitaba çok iyi yedirilmiş iki karakter ve bence çok da güzel olmuşlar. Hatta sanki başka bir kitapta Adem ve Şirin'in hikayesi anlatılabilir. Neden olmasın? :)

Özellikle son çeyreğine kadar kitabı elimden bırakmak istemeyerek okudum. Kendisini okuttu, merak ettirdi. Bu bakımdan da son derece sürükleyici bir kitap. Olayların birbiriyle bağlanış şeklini sevdim ben.

Kitapla ilgili en nefret ettiğim kısımı en sona sakladım. Spoiler içermeden anlatmaya çalışacağım, umarım başarılı olabilirim. Kitabın son kısımlarında yaşanan bir olay var. Evet, yaşanabilir bir olay. Ve ben kitapların gerçek hayata en yakın halde olmalarını severim. O yüzden bu olay beni rahatsız etmedi. Bu olaydan sonra olayların akışı beni rahatsız etti. Bazı yerlerde, yazarlar topluma karşı borçludurlar. Onları en güzel şekilde yönlendirmelidirler, bu yüzden omuzlarında ağır bir yük var bence. Bu kitapta olayın gelişme ve sonuçlanma şekli de imkansız değil evet olabilir ama olmamalı belki de. Hiç değilse bu kadar çabuk, bu kadar basit olmamalı. Bu tip şeyler, bu tip olaylar, bu tip anlatımlar hep bizim bilinçaltımıza işleyip, zamanla 'yaa aslında normal bir şey, ne var ki' dedirten ve benim nefret ettiğim bir kabulleniş, kanıtsama, alışma... 

Kitabı okuyanlar beni anlamıştır ancak okumayanlar ise ne anlatıyor bu kız diyordur. :) Napıyım, elimden bu kadarı geldi. :)

Hepinizi öperim. :)

1 yorum: